“`html
ABD’nin İlk Nükleer Bombasını Patlatmasının 80. Yılı: İran’ın Nükleer Tartışmaları
ABD’nin nükleer bombayı patlatması üzerinden tam seksen yıl geçmiş durumda.
Günümüzde ise İran’ın nükleer programı hakkında yoğun tartışmalar sürmekte.
İran, ABD ve İsrail’in Haziran ayında gerçekleştirdiği saldırıların ardından Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEA) ile olan iş birliğini sona erdiren bir yasa imzaladı.
ABD ve İsrail, bu saldırıların İran’ın nükleer silah üretimini engellemek açısından zaruri olduğunu savunmuştu.
Saldırıların, nükleer silahların yayılmasını kısıtlamayı hedefleyen Birleşmiş Milletler Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nın (NPT) geleceği üzerindeki etkileri ise belirsizliğini koruyor.
Dokuz ülkenin nükleer silahlara sahip olduğu biliniyor. Peki, bu ülkeler bu silahları nasıl elde etti ve başkaları da nükleer silah geliştirmek isteyebilir mi? Türkiye’nin bu konudaki tutumu ne?
Nükleer Silah Sahibi Ülkeler
ABD, Rusya, Birleşik Krallık, Çin, Fransa, Hindistan, Pakistan, İsrail ve Kuzey Kore nükleer silah bulunduran ülkeler arasında yer almakta.
İsrail, nükleer güce sahip olduğunu resmi olarak doğrulamayan tek ülke konumunda.
ABD, İkinci Dünya Savaşı sırasında Manhattan Projesi çerçevesinde bu silahların geliştirilmesine odaklanarak, ilk nükleer güç unvanını kazanmıştır.
1945 yılında, Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atom bombası atan ABD, bu silahları kullanarak yıkıcı bir etki yaratmıştır.
Japonya, Nazi Almanyası ve İtalya’nın yanında yer alarak Müttefik kuvvetlerine karşı savaşta mücadele veren Mihver güçlerinin bir parçasıydı.
- İlk nükleer patlamalar sonucunda ölenlerin sayısının en az 200 bin olduğu tahmin edilmektedir.
Patlamaların, nükleer silahların savaşlarda kullanılmasına dair endişelerin artmasına neden olduğu ifade edilmektedir. Silahlanma kontrolü uzmanı Dr. Patricia Lewis, bu durumu “nükleer silahlanma yarışının gerçek başlangıcı” olarak değerlendirmektedir.
Soğuk Savaş ve Sonrası
İkinci Dünya Savaşı’nın sonlanmasından çok geçmeden Soğuk Savaş dönemi başlamış, bu durum ABD ile Sovyetler Birliği arasında uzun süren bir gerilim ve rekabet ortamı oluşturmuştur. Sovyetler, 1949 yılında kendi atom bombalarını üretme yolunda önemli bir adım atarak ABD’nin nükleer tekelini sona erdirmiştir.
Bu dönemde, her iki ülke de daha etkili ve yıkıcı nükleer silahlar geliştirme yarışına girmiştir. 1960’larda, İngiltere, Fransa ve Çin de nükleer güce sahip ülkeler olarak sahneye çıkmıştır.
Nükleer Silah İle İlgili Geçmişte Olanlar
1960’lara gelindiğinde, beş ana nükleer güç olan ABD, Sovyetler Birliği, Birleşik Krallık, Fransa ve Çin ortada vardı. Ancak bu durum, başka ülkelerin de nükleer silah geliştirmek istemesi konusunda endişeler doğurmuştur.
Birleşmiş Milletler, nükleer silahların yayılmasının önüne geçmek ve silahsızlanmayı desteklemek amacıyla Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nı (NPT) 1970’te yürürlüğe koymuştur.
Bu anlaşmaya rağmen, Hindistan 1974’te, Pakistan ise 1998’de nükleer güç olarak sahneye çıkmıştır. İki ülke de NPT’yi imzalamadı.
İsrail de bu anlaşmaya taraf olmamıştır. İlgili yetkililer, bölgesel tehditlere ve güvenlik endişelerine bağlı olarak anlaşmaya katılmadıklarını belirtmektedirler.
Kuzey Kore ise başlangıçta NPT’yi imzalamış, fakat 2003’te bu anlaşmadan çekilmiştir. 2006 yılında nükleer silah deneyleri gerçekleştirmiştir.
Uluslararası siyaset profesörü Andrew Futter, İran’ın henüz nükleer silah üretmediğini belirtmektedir; ancak İran, NPT’nin bir imzacısı olarak nükleer programının barış amacı taşıdığını savunmaktadır.
Yine de, UAEA’nın yaptığı 10 yıllık araştırma, İran’ın geçmişte nükleer patlayıcı cihaz geliştirme faaliyetlerinde bulunduğuna dair kanıtlar sunmuştur.
2015 yılında, İran altı büyük ülke ile nükleer programına kısıtlamalar getirileceği bir anlaşma imzalamış ve bu anlaşma ile uluslararası yaptırımlardan muaf tutulmuştur.
Ancak ABD Başkanı Donald Trump, 2018’de bu anlaşmadan çekilmiş ve İran’a yönelik yeniden yaptırım uygulamıştır.
İran, bu süreçte UAEA’nın kısıtlamalarını ihlal etmiş ve nükleer tesislerine yönelik saldırıların ardından kendi misillemelerini gerçekleştirmiştir.
UAEA’nın yönetim kurulu, İran’ın nükleer silahsızlanma yükümlülüklerini ihlal ettiğini duyurmuş ve bu olayın ardından İsrail, İran’ın nükleer hedeflerine saldırıda bulunmuştur.
- Fordo: İran’ın yer altındaki gizli nükleer tesisi
İsrail’in Nükleer Kapasitesi
İsrail, nükleer silahlara sahip olduğu bilgisini resmi olarak doğrulamamaktadır; fakat büyük bir nükleer cephaneliğe sahip olduğu düşünülmektedir.
1986 yılında, nükleer teknisyen Mordechai Vanunu, İngiliz medyasına İsrail’in çok daha gelişmiş bir nükleer silah programına sahip olduğunu açıklamıştır. Vanunu, bu açıklamalarının ardından 18 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.
- İsrail’in nükleer programını ifşa eden Mordechai Vanunu kimdir?
Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI) kayıtlarına göre, İsrail cephaneliğini modernize etmektedir. Bu bağlamda, 2024 yılında nükleer kabiliyetli balistik füzelerin test edilmesi planlanmaktadır.
İsrail, bölgesel nükleer yeteneklerden endişe duyarak askeri müdahalelere yönelmektedir; buna örnek olarak Irak ve Suriye’deki nükleer tesislere yönelik gerçekleştirilen saldırılar gösterilebilir.
Nükleer Programından Vazgeçen Ülkeler
Birçok ülke, nükleer silah geliştirme çabalarından vazgeçmiştir; Brezilya, İsveç ve İsviçre gibi ülkeler bunun örneklerindendir. Güney Afrika, nükleer silah geliştirip daha sonra programını sonlandıran nadir ülkelerden biridir.
1991’de Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, Ukrayna, Belarus ve Kazakistan gibi yeni bağımsız devletler nükleer silah mirası almış; fakat bunları terketmişlerdir. Ukrayna, 1994’te imzalanan Budapeşte Muhtırası ile güvenlik garantileri karşılığında silahlarından vazgeçmiştir.
Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy, ülkesinin silahları bırakmasının pratikte onlara çok fazla yarar sağlamadığını savunmaktadır.
Mevcut Nükleer Silah Sayısı
Hükümetler, nükleer cephaneliklerinin sayısını nadiren detaylı bir şekilde açıklamakta; bu durum her ülkenin ne kadar silaha sahip olduğunu anlamayı zorlaştırmaktadır.
SIPRI’ye göre, Ocak 2025 itibarıyla nükleer güçlerin tahmini olarak dünya genelinde 12,241 savaş başlığına sahip olduğu; Rusya ve ABD’nin bunların büyük çoğunluğunu elinde bulundurduğu ifade edilmektedir.
Daha Fazla Ülke Nükleer Silah Üretebilir mi?
Uluslararası ilişkiler analizcisi Futter, eğer İran bir nükleer silah geliştirirse, diğer Ortadoğu ülkelerinin, özellikle de Suudi Arabistan’ın, kendi nükleer silahlarını elde etmeye yönelebileceği konusunda uyarıyor.
Dr. Lewis, İran’ın NPT’den ayrılma olasılığının “yüksek” olduğunu belirterek, bunun diğer ülkelerin de benzer bir yol izleme şansı olabileceğini vurgulamaktadır. Ne var ki, bu tür bir karar almak çeşitli teknik ve mali zorlukları da beraberinde getirecektir.
Türkiye’nin Nükleer Pozisyonu
Türkiye, Nükleer Silahların Yaygınlaşmasını Önleme Anlaşması’nı 1980 yılında imzalamıştır. Aynı zamanda, Kapsamlı Nükleer Test Yasağı Anlaşması’na da 1999’da katılmıştır ve bu anlaşmaların tarafıdır.
Türkiye, NATO çatısı altında ABD’nin sağladığı nükleer caydırıcı gücünden yararlanmakta; ülke topraklarında Amerikan taktik nükleer bombalarının konuşlandığı düşünülmektedir.
EDAM Direktörü Sinan Ülgen’e göre, bu bombaların sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte 70’in altında olduğu ifade edilmektedir.
Erdoğan, verilen bu bağlamda nükleer silahların Türkiye’de de bulunması gerektiğine vurgu yapmıştır: “Bir ülkede nükleer silah varsa, benim de olmamı istemem oldukça doğaldır…” demiştir.
Ancak Türkiye’nin NPT ile olan taahhütleri, nükleer silah geliştirme arayışına girmesini zorlaştırmaktadır. Ülgen, Türkiye’nin böyle bir yola giderse NATO içinde önemli bir tartışma başlatabileceğini belirtmektedir.
Türkiye’nin ilk nükleer güç santrali olan Akkuyu’nun 2025’te açılması beklenmektedir. Türk hükümetinin izlediği politikalar ve planlar büyüdükçe, Türkiye’nin nükleer enerji ve silah konusundaki pozisyonu da dünya genelinde merakla izlenecektir.
“`