Menopoz, birçok kadının hayatında yeni bir döneme işaret ediyor. Peki menopoz döneminde kadınlar ne yaşar? Bu dönem en sağlıklı nasıl geçilir? Hormon takviyesi şart mıdır?
Sağlık konusunda söylentilerin ve yanlış bilgilerin belki de en yaygın olduğu alan menopozdur. Kadınların genellikle 45-55 yaş arasında yaşadıkları bu sürece dair bilinmesi gerekenler neler? Bu süreç en iyi ve en sağlıklı şekilde nasıl geçirilebilir, hormon ya da başka bir takviye şart mıdır? Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından ilan edilen 18 Ekim Dünya Menopoz Günü’nde, bu konuda bilinmesi gerekenleri derledik:
Menopoz nedir?
Menopoz, kadının adet kanamalarının ve üreme yeteneğinin geri dönülmez şekilde sona erdiği süreci tanımlamak için kullanılan bir terim. Bu dönemde, kadınlık hormonu olan östrojen, yumurtlamanın durması nedeniyle azalıyor. Kadının üreme döneminin sona erdiğine işaret eden menopoz, bir kadın son 12 ayda regl olmamışsa kesinlik kazanıyor. Kadınlarda hormonal değişikliklerle alakalı olan bu süreç, kişiden kişiye değişse de 10-15 yıl kadar sürebiliyor. Almanya Menopoz Derneği’ne (DMG) göre, şu anda Almanya’da yaklaşık 9 milyon kadın menopoz döneminde bulunuyor.
Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği’ne göre Türkiye’de kadınların menopoza girme yaşı yaklaşık 47 ile 49 arasında. Dünyada ise farklı kaynaklara göre menopoz genellikle 45-55 yaş arasında yaşanıyor. Ancak menopoz daha erken yaşlarda da başlayabiliyor ve 40 yaş öncesinde regl kanamalarının kesilmesi “erken menopoz” adlandırılıyor.
Kadınlarda üreme yeteneğinin sona ermesi genellikle bir sürece yayılıyor. Adet döngüsünün düzensizleştiği ve menopozun ilk belirtilerinin görülmeye başladığı bu döneme de “perimenopoz” deniyor.
Tıptaki ilerlemeler, spor ve bilinçli beslenme kadınların yaşam süresini uzatsa da menopozun zamanlamasında fazla değişikliğe yol açmadığı görülüyor.
Menopoz süreci nasıl ilerliyor?
Almanya Menopoz Derneği (DMG) Başkanı Katrin Schaudig, adetleri az çok düzenli gelmeye devam ediyorsa çoğu kadının menopoz semptomlarının henüz başlamadığını düşündüğünü söylüyor. Schaudig, ancak 30’lu yaşların sonu veya 40’lı yaşların başında bile ilk değişikliklerin ve ruh halinde dalgalanmaların görülebildiğini, bunların da başlamakta olan menopozun ilk işaretleri olduğunu kaydediyor.
Genellikle 45 ila 50 yaş arasında yaşandığı belirtilen perimenopoz döneminde adetin düzensizleştiği, ara kanamalar yaşandığı veya daha uzun aralıklarla regl olunduğu belirtiliyor. Bu süreçte, progesteron ve östrojen hormonlarındaki dalgalanmalar etkili oluyor.
Schaudig, bu süreçte hormon seviyesinde önce yaşanan “gelgitler” yerine, “büyük dalgalanmalar ve tsunamiler” yaşandığını belirtiyor. Schudig, psikolojik sorunların da ortaya çıkabildiği perimenopozun sonuna doğru östrojen seviyesinin belirgin şekilde azalmasıyla sıcak basmaları ve uyku bozuklukları gibi, yaşam kalitesini etkileyen şikayetlerin arttığını anlatıyor.
Menopozdan sonraki süreci tanımlayan “postmenopoz” döneminde ise her iki cinsiyet hormonunun az, ancak stabil seviyede seyrettiği görülüyor. Bu dönemde kardiyovasküler (kalp-damar) ve kemik hastalıkları riski artarken, cilt, mukoza zarları ve vücuttaki kas, yağ, su, kemik gibi bileşenlerin oranlarında değişim meydana geliyor.
Uzmanlar, her kadında semptomların ve şikâyet derecesinin çok farklı olduğunu, ayrıca sorunların genellikle süreklilik arz etmediğini belirtiyor. Regensburg Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’nden Olaf Ortmann’a göre, kadınlar bu konuda eşit şekilde dört gruba ayrılıyor ve her grup süreci şiddetli, hafif, zaman zaman hissedilir ya da hiç şikâyetsiz geçiriyor.
Ortmann, menopoz ne kadar erken başlarsa, genellikle o kadar uzun sürdüğüne de dikkati çekiyor: “Üç yıl da sürebilir, 15 yıl da. Bazen ise bazı semptomlar hafiflemiş olsa da geri kalan ömür boyu da sürebilir. Sıcak basması, nadiren olsa da 80 yaşında bile mümkündür.”
Yaşlanma ile menopoz semptomlarını ayırt etmek mümkün mü?
Maalesef hayır. Hormon seviyesi değişiklikleriyle ilgili en önemli belirti, özellikle geceleri şiddetli terlemeyle birlikte yaşanan sıcak basmaları olarak kabul edilir. Uyku bozuklukları, çökkünlük hali, ruhsal durumda değişiklikler, kaygı, cinsel sorunlar ve eklem şikâyetleri farklı nedenleri olabilen rahatsızlıklar. Ancak Schaudig bu rahatsızlıkların menopoz döneminde artabildiğine işaret ediyor.
Jinekolog Sheila de Liz, “Woman on fire” adlı kitabında, depresyon, öfke nöbetleri, saç dökülmesi, cilt kaşıntısı, sebebi anlaşılmaz egzama, baş ağrısı, sıklıkla yaşanan idrar yolu enfeksiyonları, gece tuvalete kalkma, işitme kaybı, kilo alma ve baş dönmesini olası menopoz semptomları olarak niteliyor.
Çoğu zaman hangi semptomların menopoza bağlı olduğunu kesin bir şekilde söylemenin mümkün olmadığını belirten Ortmann da menopozun nihayetinde doğal yaşlanma sürecinin bir parçası olduğunu söylüyor. Ortmann’a göre, günlük yaşamdaki stres ve baskı da semptomların ortaya çıkmasında büyük rol oynayabiliyor ve özellikle 50 yaş civarındaki kadınlarda belirleyici olabiliyor.
Uzmanlara göre, sosyal açıdan dezavantajlı konumda olan, baskı altında bulunan, kendilerine ait bir alan ve refah ortamı yaratma imkanı pek olmayan kadınlar çoğunlukla menopoz sürecinden daha ağır etkileniyor. Yapılan araştırmalar, yaşlıların çok saygı gördüğü toplumlarda, yani görece yüksek refah içinde yaşayan kadınlarda menopoz şikayetlerinin nerdeyse hiç görülmediğini ortaya koyuyor.
Kadınlar menopoz döneminde ne yapabilir?
Uzmanlar, menopoz dönemindeki şikâyetlerin, beslenme, spor ve farkındalık ile gevşeme egzersizleri gibi yöntemlerle başarılı şekilde azaltılabileceğini vurguluyor. “Kişinin kendi başına yapabileceği pek çok şey var” diyen uzman hekim Ortmann örneğin sıcak basmalarında yatak odasının sıcaklığının düşürülebileceğini söylüyor.
Bazı kadınların ise bitkisel ilaçların kendilerine iyi geldiğini söylediğini aktaran Ortmann, ancak semptomlar şiddetliyse, bitkisel ilaçlarla fazla bir iyileşme sağlanamayacağını da sözlerine ekliyor. Özellikle birkaç saat aralıklarla tekrar eden sıcak basmalarının veya haftalarca süren uykusuzluğun, yaşam kalitesini ve çalışma yeteneğini ciddi şekilde olumsuz etkileyebildiğini belirtiyor.
Schaudig bazı kadınların bu nedenle planladığından daha erken emekli olduğuna dikkati çekiyor. Schaudig, doğru hormon tedavisiyle bu şikayetlerin büyük ölçüde önlenebileceğini ve birçok kadının yaşam kalitesinin iyileştirilebileceğini vurguluyor.
Menopozal Hormon Tedavisinin (MHT) özellikle sıcak basması ve uyku sorunlarında etkisinin yüksek olduğunu belirten Ortmann, onlarca yıl bunun “Hormon Replasman Tedavisi (HRT)” olarak bilindiğini söylüyor.
Almanya’da, semptomları hafifletmek için en çok cilt yoluyla uygulanan estradiol kullanılıyor. Tamamlayıcı olarak da sıklıkla kapsül şeklinde progesteron veriliyor. Ayrıca, bununla uyku bozuklukları da hafifletilebiliyor.
Hormon tedavisi meme kanserine yol açar mı?
Hormon tedavisinin meme kanseri riskini önemli ölçüde artırdığına dair yaygın endişenin kaynağı 2002’de yayınlanan Kadın Sağlığı İnisiyatifi (WHI) araştırması. Söz konusu çalışma, bir grupta meme kanseri riskinde hafif artış tespit edildiği için erken sonlandırılmıştı.
Çalışmanın katılımcıları çoğunlukla menopoz dönemini atlatmış, daha yaşlı kadınlardı ve oral yolla verilen östrojeni, bir tür gestajen hormonu ile birlikte alıyorlardı.
Sonraki değerlendirmeler, tedavinin erken başlaması durumunda, menopozdan sonraki on yıl zarfında veya en fazla 60 yaşında olumlu etkilerin, olası olumsuz sonuçlardan daha ağır bastığını gösterdi. Ortmann’a göre, WHI sonuçlarının yanlış yorumlanması, daha önce çok yaygın kullanılan hormon tedavisinin onlarca yıl boyunca daha nadir şekilde hastalara reçete edilmesine yol açtı. Aynı sebepten pek çok hekimin hâlâ bu tedaviyi önermekten kaçındığı belirtiliyor.
Ayrıca WHI çalışmasından bu yana bu alanda daha az araştırma yapıldı ve bu da hormon tedavisinin mevcut hastalıklarla olası etkileşimi hakkında neredeyse hiçbir güvenilir bilgi sağlanamaması sonucunu doğurdu.
Öte yandan hormon tedavisinin bazı olumlu sonuçları da tespit edilmiş durumda. Örneğin osteoporoz riskinin yanı sıra koroner kalp hastalığı ve kalp krizi riskinin bu tedavi sayesinde kanıtlanabilir şekilde azaldığı kaydediliyor. Diyabet riskine karşı olumlu etkileşim görülmüş olsa da bunu doğrular kanıtlar ise henüz bulunmuyor.